|
||
Ali ÇANKAYA kimdir | ||
Ali Çankaya | ||
Kahramanmaraş'ın Ekinözü ilçesinde 1955 yılında doğmuştur. Okumamış, fakir bir çiftçi ailesinin yedi çocuğundan birisidir. İlk ve ortaokulu Ekinözü’nde, lise tahsilini Kahramanmaraş’ta bitirmiş, Sosyal Bilimleri tek ders Fransızcadan kalarak bırakmıştır. Kur’an ve arapça dersleri almıştır. Evli ve beş çocuk babasıdır. Memur emeklisidir. Şair ruhludur, gurbete ilk çıktığında lise yıllarında anama mektup adlı şiiriyle başlamış ve üç beş tane daha yazmış sonra şiir yazmayı tamamen bırakmıştır. Ta ki 2009 yılına kadar.
Bırakma nedeni, Kur’an da ki bir ayette; “VEMA ALLEMNAĚRÜŞ ŞIĚRE(Biz ona şiir öğretmedik öğüt kitabı kuranı indirdik.)” ayetinden dolayı bırakıp 57 yaşlarında bir hadisi şerifle tanışır yeniden başlar. “HAZAL HIMALU LA HIMALU LA HAYBERU” diye başlayan nebiler nebisinin ilk mescidi yaparken sırtıyla kerpiç çekerek ashabına söylediği şiir ve “Şiir, sihir gibidir, kılıçtan oktan daha tesirlidir.” dediği hadisi şeriflerinden dolayı içinde sönmek üzere olan duygularını arzı âlemde, torbada bizimde tuzumuz olsun, karınca kaderince misali, zararın neresinden dönersen kardır dedik.
Bu gönül yolculuğunda bir gönül boşluğunu dolduracak bize ihtiyaç olmadığını, üstatlardan bizlere söz kalmadığını bilerek ancak bir gül bahçesinde bir çalı, gönül yolculuğunda bir nefer misali bu içe dönüş yolculuğuna yeniden dönmüştür.
Tefekkür, tevekkül, tabiat ve insan konularında insanın durduğu yeri, insan olmayı, hedef ve gaye edinerek bu konuları işlemeye çalışmıştır.
“Ömür, ya erken ilkbahar, ya geç sonbahardır Yâda bir andır. Ya hüzün, ya nev-i bahardır Baki olan insanlık, gerisi fani bir aksesuardır Haklı mıyım? Haksız mı?”
Diyerek bu konuyu böyle parmaklar.
İlkokulu başarıyla bitirdikten sonra, ortaokula gidememiş babası engel olmuştur. Ta ki köyde okul açılıncaya kadar. Köyde
Kur’an öğrenmeye başlamış hocası babasından ısrarla isteyerek hafızlığa çalıştırmış bağ bahçe iş yüzünden babası oradan da alıvermiş.
Çocukluğundan beri Yunus’ları, Karacaoğlan’ları, Kerem’leri şairleri şiirleri sevmiş bir tasavvuf hayranıdır, zamanla tasavvuf kitaplarını okuyarak velilere olan hayranlığı doruk noktaya çıkmıştır.
Hiç roman okumamıştır. Vahiye dayalı, ilahi kaynaklı, ilmi, ahlaki, hep islami kitaplar okumuştur. İçi boş, kuru kelimecikleri, kelime oyunlarını, malayani sözleri sevmez.
1978 yılında bir ilahi rüzgâr ihtiyarının dışında onu Menzile atmıştır. Şeyh Muhammed Raşit efendiyle (k.s) ile 1978 yılında tanıştırmıştır. Dünyada en öncelikli işi namazı bir vakit olsun geçirmemektir. Her sesi sever, tabiatı, canlıları bilhassa insanı bir Ahsen-i takvim olarak görür. Onun için çirkin yoktur. Derki;
“Şu insanın gidişine, gelişine bak Yüzünde, gül açmış, gülüşüne, bak Allah’ın canlı bir mucizesine bak Her biri bir dünyadır eşi bulunmaz.”
Diyerek insana bakışını böyle anlatır. Tabiata da öyle: “Bakabilene diken bile, gül, olur Anlayana dağlar, taşlar dil olur Dost olur, yar olur, uzanan el olur Neye baksam, ne söylesem ki Okuyana yazıdır, harftir her cisim Sırrı âlemdir kurduğum bu iletişim Zihayat, nereye gidiyor, bir düşün Neye baksam, ne söylesem ki.”
Der her canlıyı bir şifre olarak görür. Canlı, cansız varlıkların Allah adına tezahür ettiğini, onun tezahürü olduğunu bilir. Siyaseti bir hizmet, münevverlik, bir rehber, bir cihat olarak görür. Memuriyet hayatında l5 siyasi tırpan yemiştir. Millî Gençlik Teşkilatı onun siyasi başlangıcı olmuştur. 1970 yıllarında başlayan bu serüven kırık çizgisiz Prof. Necmettin ERBAKAN hocayla devam etmiştir. Ta ki o zat rahmetli oluncaya kadar. İnsanımızın, kemiyetin, keyfiyetin idrakinde olmadığı bir Türkiye’de müslümanların demokrasiyi İslam şeriatı gibi gördüğü o gaflet döneminde rahmetli hocam en büyük çığırı açmıştır. Hedef göstermiş teşkilatçılığı öğretmiş, kurmuş, ağ gibi örmüş her sahada oturtturmuş görevini yapmış. Hakka uçmuştur. Şimdi ki ak eller, ak beyinler hala onun ürünüdür. Diye düşünür. Başka sitilde başka gönül erleri günün araçlarıyla gündemin günlük tehlikelerine karşı kalkan olmuşlar, birleşmişler insanlığın hizmetinde seferber olmuşlardır. Onun, onların zihin kasasındaki siyasi çekleri hiç tedavülden kalkmayacaktır. O gitti, onlar gittiler. Gökten inecek değiller ya, yeryüzünde sen ve ben varım, herkes taşın bir ucundan tutar, aynı çizgide devam eder. Biriz beraberiz hepimizi biz olarak görür. Her adım çok adımdır. Yol yürürse alınır. Vahdet şiarımızdır der. Matbu olma basmakalıp söz ve davranışları sevmez. Üretkenliği, aktifliği, çalışmayı sever. Kendisini cömert zanneder, etmeyesi ki kuru ekmeğinin dışında her şeyini vere el Allah’ın eli diye. İhtiyaç sahibiyken ihtiyaç sahibini tercih etmek gibi bir anlayışı, katıksız, riyasız vermeyi verme sayar. Allah adına verdiğini bir lütuf bilir. Riyasız vermenin zor olduğunu bilir. Darıktığı anda bir Hızır’ın yetişeceğine inanır. Yaşamanın zorluğunu ölünceye kadar öğrenemeyeceğini zanneder. Arıcılık, tavukçuluk, bahçe işleriyle uğraşmıştır. Parayı koz olarak kullanır. Kalbine sokmak istemez, sorumluluk sahibidir. Kazancını kendinin değil de, sorumlulukları üzerinde olanların olarak düşünür. Ben kazandım bende istediğim şekil harcarım düşüncesi yoktur. Çünkü kendinin üzerinde o rızık başkalarına verildiğine inanır. Özdeş olduğu bir arkadaşı yoktur. Çok arkadaş edinmeyi bir zayıflık olarak görür. Mesafeyi korur. İnsanları olduğu gibi kabul eder. Ön yargıya karşı hassastır. Temkinli olmayı, sabretmeyi, zamana bırakmayı yeğ tutar, İnsanın her an değişeceğini düşünür. Senin inancın sana benim inancım bana noktasından hareket eder. Düşüncelerini, fiillerini başkalarına baskı olarak kullanmaz. Herkesi kendinde muhtar görür. Aşkın kadında zuhur ettiğini, mukaddese olduğunu, onun yerini ondan başka hiçbir şeyin dolduramayacağını, ona karşı yenik bir tavır takınmam gerektiğini, diklenmemeyi, hoş görü içinde olması gerektiğini, efendimizin ve diğer peygamberlerin de sünneti olduğuna inanırım der. Kadınlara olan bakışının hakka şükran, Allah’ın emanetine bir hikmet nazarı ile bakmayı bir saygı ifadesi olarak görür. İtaatkâr, yumuşak davranışı tercih eder. Sertliği kompleks veya cehaletin alameti olarak bilir.
Çocukları sever. Onları cennetin bir reyhanı, evinin aksesuarı olarak ruhunun ekseninde bir demet çiçek olarak sever. Eksikleriyle bu bir Ali ÇANKAYA portresidir. Sözün özü Allah için sever, her şeyi sever. Selam, selam İslam kardeşliğine dostluğa. |
||
Etiketler: Ali, ÇANKAYA, kimdir, |