Kayıp Kız 11.Bölüm
Haber
19 Eylül 2022 - Pazartesi 09:00
 
Kayıp Kız 11.Bölüm
E-KİTAP Haberi
Kayıp Kız 11.Bölüm

“Muharrem Sarıkaya, kim oluyor?” diye sordu Kerim.
Bu bilgilerin doğruysa Muharrem Sarıkaya baban, anne adın Neriman, dedi memur. Kerim, çok mutlu olmuştu, otobüste tanıştığı adam gerçekten onu kandırmıştı. Mahalle muhtarının tarifini alıp yola çıktı. Muhtar çömlekçilik yapıyormuş, dükkânı mahalledeymiş, sorarak buldu. Selam verip dükkâna girdi. İki adam vardı içerde birisi genç diğeri biraz yaşlıca idi. Selamını aldılar, “Muhtar ile görüşeceğim.”
“Yaşlı adam: Muhtar benim buyur” dedi.
“Sizin ile özel olarak görüşebilir miyiz.” dedi Kerim.
Muhtar: Tabi böyle gel” diyerek dükkânın yan bölümüne geçtiler, burası çok sıcak bir yerdi, tahtadan tezgahlar üzerine testi, güveç çeşit çeşit çömlekler dizilmişti. “Buyur bakalım delikanlı.” Dedi muhtar.
“Kerim, nüfus müdürlüğünden aldığı evrağı uzattı.”

Kapının dövülmesi ile Efsun kapıya bakayım deyip ahşap merdivenleri bir solukta inip “Kim o” diye seslendi. “Aç” diye Güldestenin sesi duyuldu. Efsun, kapıyı açıp onu içeriye buyur etti. “Güldeste: biraz panik, biraz endişeli bir ses tonu ile anne, teyzemin sanki krizi tuttu.” dedi.
Perihan Hanım acele ile Efsunlardan çıkıp evlerine doğru koşarak gitti.
“Efsun, Teyzenin neyi var?” Diye sordu.
“Daha önce de söylemiştim, teyzemin psikolojik sorunları var! Yıllardır tedavi görüyor ama ilaçlar fayda etmiyor” deyip gitti. Dünyada dertsiz, tasasız, insan var mı? Acaba, herkesin kendisine göre sorunları var, ben ve Kerim abim ana, baba hasreti çekeriz, anası babası olan çocuklara imrenerek bakarız, çocuklar analarının babalarının kıymetini bilmezler, sahi Kerim abim ne yaptı bugün üç gün oldu gideli diye düşünüyordu. Bu ara Güldestelerin evlerinden teyzesinin sesi geliyordu, kadıncağızın büyük ızdırap çektiği gelen seslerden belli oluyordu. Kim bilir ne derdi vardı! Aklına geldi kendisini nasıl kovmuştu, ben ona ne yapmıştım ki, psikolojik sorun dedikleri delirme miydi acaba, aman Allah yardım etsin, o kadın onlarda olduğu sürece gitmem olur biter dedi kendi kendine. Ogün, Güldeste ve Perihan Teyze gelmemişlerdi. Yarın talebeler gelirse ne yaparım diye düşünüyordu. Akşama yakın bir zamanda evin kapısı dövüldü. Acele ile ahşap merdivenleri inerek kapıyı açtı, kapıda Şıh caminin İmamı, bir kadın ve bir adam vardı. “Buyurun” dedi Efsun. “Hoca: kızım, bu hanım benim eşim, bu Bey, Mustafa Bey: seninle biraz konuşalım.” dedi.
“Buyurun” deyip kapıyı sonuna kadar açtı. Misafirler, kapıdan geçip ahşap merdivenlerden yukarı çıktılar. “Şöyle buyurun” deyip onlara oturmaları için somyaları gösterdi. “Hoca Efendi, Kızım, Mustafa Bey: hayır sever bir iş insanımız, sana söyleyecekleri var” dedi.
“Efsun, merak içinde buyurun, sizi dinliyorum.” dedi.
Mustafa Bey, hanım kızım seninle ilgili övgü dolu sözler dinledim. Erkek çocuklarımız camilerde dini eğitimlerini alıyorlar! Ama kız çocuklarımız aynı eğitimi alamıyorlar, senden herkes övgü ile bahsediyorlar, Arapça biliyormuşsun! Bilgilerini kız çocuklarımıza aktarmanı istiyorum, bunun için sana her türlü imkânı sağlayacağım. Sana maaş vereyim, bir derslik yaptırayım nasıl olur” dedi.

“Muhtar, evrağı alıp inceledi, bu evrak ile ne demek istiyorsun.” dedi.
“Muharrem Sarıkaya hakkında sizden bilgi almak istiyorum.” dedi Kerim.
Adam, Kerimi ayaktan başına kadar süzdü, “Ne maksatla bilgi istiyorsun?” Dedi.
“Bak, muhtar amca, otobüste bir adamla karşılaştım kafamı karıştırdı.” Diyerek adamla aralarında geçen muhabbeti aktardı. “Adam: sen karahıdırların Doğan Güneşin oğlusun dedi, hatta iki kız kardeşimi bildi, babamın öldüğünü söyledi. Nüfus memurunun verdiği evrakta, Muharrem Sarıkaya isimli şahıs baban dediler! Ben babamı arıyorum muhtar amca.” dedi.
Muhtar, elini çenesine götürüp biraz kaşıdı. Hayati diyerek yan taraftaki genci çağırdı. “Sadi Sarıkaya’yı buraya çağır elinde ne işi varsa bırakıp gelsin.” dedi.
Hayati, acele ile dükkândan çıkıp gitti. “Muhtar, şimdi gelecek olan adam, Muharrem Sarıkaya’nın kardeşi onunla konuşur olayı netleştiririz.” dedi. “Muhtar, gel bakalım şöyle serin yere çıkalım bizim cehennemlik burayı böyle ısıtır ama sen özel konuşalım dediğin için mecbur buraya girdik.” dedi.
Muhtar, Kerime çay ısmarladı, hiç konuşmadan öylece oturup bekliyorlardı, Kerim, daha önce Cehennemliğin (Çömlek pişirme fırını) sıcağından mı, heyecandan mı bilinmez çok terlemiş ve acayip şekilde heyecanlıydı. Vakit ilerlemiş henüz gelen giden yoktu. “Nerde kaldılar muhtar amca? diye sordu Kerim.
“Muhtar, Muharrem Sarıkaya, Zelvede Restoran işletiyor, dolmuşla gidecek Hayati, biraz sürer.” dedi. Yaklaşık bir saat sonra, Hayati yanında yeşil gözlü sarı boz renkte hafif göbekli orta boylu otuz beş yaşlarda bir adamla geldi. “Buyur bakalım Rüştü usta, hemen gelsin demişsin.” dedi. “Muhtar, bu evrağı, bu delikanlı getirip, bana babamı arıyorum.” Dedi, deyip Sadi’ye uzattı.
Sadi, gözlerini fal taşı gibi açıp evrağı alıp bir solukta okuyup, Kerime baktı, adamın teni zaten kırmızıya yakındı, adam resmen kızarmış halde, “Sen ne diyorsun?” Dedi.
Kerim, yolda tanıştığı adamın anlattığı ve nüfus memurluğundan aldığı evraklar ile “Benim de kafam karıştı” diyerek olanları anlattı.
“Sadi, çok şaşkınım, çok bana bir soğuk su ısmarla hele Rüştü usta.” dedi. Hayatinin getirdiği bir bardak suyu bir dikişte içti. “Sadi, o adam sana niye yalan söyledi bilemem, zaten kaçmış, belki de seni dolandıracaktı. Ama bu evraklar doğru, abimin Neriman isminde bir karısı vardı. Selçuk isminde birde oğlu vardı. Neriman oğlan ile kayıplara karıştı, ondan hiç haber alamadık! Dedi.
“Ben, üç yaşında çocuk yuvasına verilmişim, anne adım Neriman, baba adım Doğan, Nevşehir diye yazıyordu. Birde annemin kimlik bilgileri var, burada babamın adı Muharrem çıktı, kafam allak bullak oldu. Benim adım, Selçuk değil Kerim.” dedi.
“Sadi, Rüştü usta, biz bu delikanlı ile bizim köye gidelim, ona bazı fotoğraflar göstereceğim.” dedi.
“Muhtar, çocuğu tek parça halinde sapa sağlam isterim.” dedi.
“Kerim, bu sözlerden duyunca, bir yere gitmiyorum, ne göstereceksen buraya getir.” dedi.

“Efsun, nasıl olur bilmiyorum, para karşılığında Kuran öğretmek doğru olmaz.” dedi.
“Hoca Efendi, olur mu? Kızım, para karşılığı İmamlıkta yapılmaz, ama bizler geçimimizi nasıl karşılayacağız, sonra sen Mustafa Bey’in çalışanı olacaksın, Mustafa Bey istediği için Kuran öğreteceksin.” dedi. Biraz konuşunca Efsun ikna oldu.
“Mustafa Bey, az ileride bir yıkık ev var orayı satın alacağım, yeniden bina yapılacak, o zamana kadar, sen ister evinde ister camide kurs vermeye devam et, benden acil istediğin bir şey var mı? Dedi.
“Efsun, bir kara tahta lazım çocuklara bazı şeyleri tahtaya yazarak anlatırsam daha iyi olur, birde diyerek rafta bulunan bir elifba kitapçığı uzatarak birazda bundan istiyorum.” dedi.
“Yarın, yollarım istediklerini, şu para ilk maaşın deyip bir tomar para uzattı.” Mustafa Bey.
“Bu çok para, henüz hak etmedim ben para dedi Efsun.”
“Sen, bu paradan çok fazlasını hakkettin deyip evden.” Ayrıldılar. Efsun, bu kadar parayı bir arada hiç görmemişti. Abim gelince kesin çok sevinecek diye mutlu oluyordu. Öbür gün erkenden kalkıp kahvaltısını yaptı, ortalığı derleyip topladı. İlk gelenler Güldeste ve kardeşi Hatice idi, sonra gelenler ile derslerine devam ettiler. Öğleden sonra bir adam ders tahtası ve Elifbaları getirdi. Efsunun gösterdiği yere ders tahtasını yerleştirip gitti. Efsun. Artık tahtaya yazarak anlatıyor ve daha verimli ders işliyorlardı.

 

ARKASI YARIN...

 

Ali Gemci

 

Diğer Bölümler: E-Kitap

Kaynak: Editör: Erbey Furkan GEMCİ
Etiketler: Kayıp, Kız, 11.Bölüm,
Yorumlar
Haber Yazılımı