Şok 8.Bölüm
Haber
18 Ağustos 2022 - Perşembe 07:13
 
Şok 8.Bölüm
E-KİTAP Haberi
Şok 8.Bölüm

Bir çay bahçesine girip deniz manzaralı bir masaya oturdular, Denizin sazağı ve hafif bir meltem geliyordu. “Ne içersiniz?” diye sordu.
Çocuklar ve Sakine Hanım meşrubat istediler, “Birde semaver” dedi Orhan. Semaver gelince iki bardak çay doldurup birini babasına verdi. Biraz sohbet ettiler, Nasıl iş güç sahibi olduğunu anlattı. Tam sohbetin ortasında, Ebru bir kız ile gelip “İyi akşamlar Orhan, ailen mi?” diye sordu.
“Evet, Babam, Annem ve kardeşlerim. Bu kız, size daha önce bahsettiğim eczacı kız Ebru” diye tanıttı.
Ebru ile kız birer Sandalye çekip oturdular “Kurban Bayram’ında Maraş’a Orhan’la gelecektik ama nasip olmadı” diye Ebru konuya girdi.
Sakine Hanım, “Niye ayrıldınız kızım çok da güzelmişsin.” dedi.
“Orhan ile kafamız tutmadı, o biraz hassas düşünceli, ben biraz rahat hareket etmeyi seviyorum, ama sizleri tebrik ederim, dürüstlük ve çalışkanlık abidesi bir genç yetiştirmişsiniz” diye Orhan’ı övdü. Arkasına “Sık sık Babamı örnek aldım, benim babam çok nezaketli, dürüst, çalışkan beyefendi bir adam, onun tırnağı olabilsem yeter diye sizden çok bahsederdi, hele annesinin yemeklerini ballandıra ballandıra anlatırdı. Sen Nuriye, sende Erdal olmalısın, birde Furkan olacaktı” dedi.
“Buyur gel kızım sana da yemek yapayım, misafirimiz ol” dedi Sakine Hanım.

“Teşekkür ederim efendim, benim o eve girmem yasaklandı.” dedi Ebru.
“Nasıl yasaklandı?” diye sordu Apış usta.
“O evde Orhan’la bir seneye yakın beraber kaldık, Orhan artık benim evime gelme dedi. İki buçuk aydır Orhan’ı ilk görüyorum.” dedi.
Masada bulunan herkes şok olmuştu. “Nasıl aynı evde kaldınız!” dedi Sakine Hanım.
“Efendim, ben yatak odasın da Orhan salonda yattı. Sandığınız gibi değildik sadece ev arkadaşıydık.” dedi Ebru.
“Ebru, battığının farkında mısın!” dedi sertçe Orhan.
“Özür dilerim, biraz gevezelik ettim, iyi akşamlar” deyip arkadaşı ile gittiler.
“Hiç utanmadın mı? Ulan konu komşudan, bir kız ile aynı evde kalmaya.” dedi Apış usta.
“Ev sahibi ortağımdı ona sordum, kız meydanda kaldı bir süre kalabilir mi? dedim.”
 “Burada böyle şeyleri kimse sorun etmez” dedi. Ebru eve demir attı, başka bir kız daha var onu hiç sevmem o da bana uyundu kovsam bile gitmiyordu sonra ikisini birden yolladım.” dedi Orhan.

 

“Sana dedim, bu oğlan büyük küçük bilmiyor, burada ahlakını da kayıp etmiş.” dedi Apış usta.
“O kadar da değil, herkes beni sever takdir eder, sabah beşten yatsı ezanına kadar yaz kış çalışırım evden işe işten eve giderim, tek düşüncem zengin olup Maraş’a dönmek.” dedi Orhan.
“Hadi lan bok, kız kendi ağzı ile söyledi yarın elinde bir çocuk ile gelirse hiç şaşmam.”
Sakine Hanım, “Haydi kalkalım” dedi.
Oradan kalkarak hesabı ödedi, arabaya binip hareket ettiler, bir süre gittikten sonra evin önünde durdular. “Şu ruhsatı görelim” dedi Apış usta.
Orhan, ruhsatı torpidodan çıkarıp babasına “buyur” deyip uzattı, Apış usta inceledi, “Bak bakalım Erdal ne yazıyor?”
“Orhan abimin adı yazıyor baba” dedi.
Arabadan inip eve çıktılar, “Yarın o adama söyle bir güne bizi götürsün, burada ki insanların yüzüne nasıl bakacağız.” dedi Apış usta.
Orhan hiç sesini çıkarmadan evden çıkıp çarşıya doğru yürümeye başladı. “Ulan ne talihim varmış be, Eşek oğlu eşek Ebru niye gelip her şeyi berbat ettin” diye ona kızıyordu. “Ağzınla kuş kapsan sen bu adama yaranamazsın!” Orhan. “Araban var, bir ev parası ve sermaye dirilt Maraş’a dön buralar sana göre değil” dedi. Eve döndüğünde herkes yatmıştı. Sabahleyin kalkıp dükkâna inip işlerini yaptı, Şakir abi dükkânını açınca akşam ki olayı ve babasının sözlerinden berisini anlattı “Bana akıl ver abi” dedi.
“Babanla konuşurum, hatta esnafları çağırırım senin nasıl birisi olduğunu sorarım! hep beraber onu ikna ederiz, sen şimdi işine bak” dedi.
Orhan işlerini bahane ederek kahvaltıya çıkmadı bir süre sonra Erdal geldi yanına “Abi yardımcı olacağım bir şey var mı?”
“Yok, aslanım sağ ol, babam gelmiyor mu?”
“Abi sen babamı takma, nedense seninle hep böyle, belki ilk çocuk olduğun için bilmiyorum ama sen doğru yoldasın, seninle hepimiz gurur duyuyoruz, Maraş’ta kalsaydın yine aynı Orhan’dın bir milim ilerleyemezdin.” dedi.

Ailesi iki gün daha kalıp gittiler aradan bir hafta geçmişti, komşunun elamanı elinde buz gibi limonata ile çıkıp geldi, “Orhan abi sebil getirdim buz gibi buyur abi” dedi.
Orhan zaten sıcaktan pişmişti, “Getir Oktay, zaten pişmiştim” deyip Oktay’ın uzattığı bol buzlu limonatayı bir dikişte içip oh dedi.
“Bir daha vereyim mi? Dedi Oktay.”
“Ver vallahi beni kesmedi” dedi. Bir bardak daha içip işine devam etti aradan yarım saat geçmişti Orhan’ın rahatı kaçmış soğuk soğuk terliyor başı dönüyordu. Ocağın şalterini indirdi. Dükkândan çıkıp eve yöneldi kapıyı açarken gözleri kararıyordu kendisini içeriye zor attı.
Orhan, ayılmış uzun süre bana ne oldu diye düşündü! yatak odasına yatmış ama anadan üryan çıplaktı kim beni bu hale getirdi diye kalkıp etrafa saçılmış kıyafetlerini giydi evden çıkıp Dükkâna vardı. Vakit çok ilerlemiş, tek açık kendi dükkânıydı. Dükkânını kapatıp eve döndü duş alıp yattı.
Kime sorduysa kendisine ne olduğunu bilen yoktu. Aradan epeyce bir süre geçti Kurban Bayramı gelmişti, arabasına binip Maraş’a doğru yola çıktı. Arabanın Bagajını hediyeliklerle doldurmuştu Anamur’dan epeyce kokulu muz almıştı. Akşam Kümbette ki evlerinin önünde durdu, babasını düşündü kendisini yine aşağılarsa bu defa dönmemek üzere gidecekti. Kapının ziline bastı, kapıyı Nuriye açtı, “Anne Orhan abim gelmiş” dedi abisinin boynuna sarıldı. Annesinin elini öptü, Sakine Hanım onu bağrına basmış hasret gideriyorlardı. Arabanın bagajında bulunan hediyelikleri bahçeye indirdiler. “Babam yok mu?”
“Erdal ile kurbanlığa bakmaya gittiler birazdan gelir” dedi.
“Anam bak, babam beni yine aşağılarsa bu defa dönmemek üzere giderim onu uyar” dedi.
“Kaç defa uyardım oğlum, kardeşlerinde söylediler, anlamadım gitti bu adam sana niye böyle davranıyor. Söylediklerini yine söylerim” dedi.
Bir süre sonra Apış usta ile Erdal geldiler, Orhan, ayağa kalkıp babasının elini öpmek istedi Apış usta elini havaya sallayıp vermedi. Orhan Annesine baktı. “Apış Efendi gel biz seninle biraz konuşalım deyip onu içeriye götürdü. Bir süre sonra anne ve babası bahçeye döndüler, “Apış usta, sana kocaman bir çebiş ayırttırdım. Parası şu kadar Erdal’la gidip bizim kurbanla alıp gelin” dedi.
 Orhan, Erdal’a kafası ile işaret etti. Kurbanının parasını vermeyi unutma diye arkasından seslendi.
Arabaya binince “Beni bunlar evlatlık mı? Aldılar, bu adam bana niye böyle davranıyor Erdal” dedi.

“Bilmiyorum abi, kaç kere konuştum hatta bugün yine söyledim ses etmedi biraz sabır göster bakalım” dedi Erdal.
“Anamın hatırına geliyorum, yoksa bu eve adım bile atmam.”
“Biliyorum abi, ne yapalım bizim babamız da böyle idare edeceğiz artık” dedi Erdal.
Kurbanlıkların olduğu yere varıp kurbanları gördüler gerçekten de çok iri bir teke idi. Parasını ödeyip iki kurbanlığı zorla da olsa arabanın bagajına sığdırarak koydular. “Bu hayvanlar ne yiyecekler” diye sordu Orhan.
“Karpuz kabuğu falan var, yarın kesilecekler merak etme sen” dedi Erdal.
Evin önünde durup kapıyı açtılar. Apış usta da geldi kurbanlıkları eve aldılar bodruma götürüp bağladılar. Orhan ile Erdal için sofra serildi yemeklerini yediler. Orhan, anne ve kardeşleri ile uzunca sohbet ettiler, o gece bahçede ki sedire yatıp uyudu. Sabahleyin kalkıp abdest aldılar evden çıktıklarında “Araba ile götür bizi” dedi Apış usta,
“Olur, buyurun” dedi Orhan. Arabaya bindiler caminin önünde durup indiler.  Namaz sonrası cami cemaati ile Bayramlaştılar. Arabaya bindiklerin de “Mezarlığa çek” dedi Apış usta.

Orhan, Arabayı çalıştırıp Şadil mezarlığına sürdü, mezar ziyaretini yapıp eve döndüler, Evdekiler ile Bayramlaşıp hafif bir şeyler yediler, Önce Orhan’ın Kurbanını kestiler onun işi bitince öbür kurbanı kesip temizlediler. Sakine Hanım şişleri ve Mangalı hazırlamıştı. Ben pişiririm anam deyip kebabı Orhan pişirdi, bol bol kebap yediler. Yemekten sonra, “Oğlum senin kurbanın ne kadarını dağıtalım?” diye sordu Sakine Hanım.
“Anam ben bilmem! ne gerekiyorsa sen ayarla” dedi Orhan.
“Oğlum sen etin yarısını mı? götüreceksin, hepsini mi? Götüreceksin ne bileyim ben” dedi.
“Ben, eti ne yapayım anam, dağıtılması gerekeni dağıtın gerisi sizde kalsın” dedi Orhan.
“Adam oldun da bize et mi veriyorsun? lan bok” dedi Apış Usta.
Orhan’ın nevri dönmüştü, “Ben buraya seni görmek için gelmedim! Annem ve kardeşlerimi görmeye geldim! annesine dönerek, Anne bana doğruyu söyle, bu adam benim üvey babam mı?”
“O nasıl söz oğlum, ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu?” dedi Sakine Hanım.
“Hiçbir baba kendi oğluna böyle kötü muamele yapmaz! Bu adam benim babam değil, ben şimdi gidiyorum, elbet bir gün Maraş’a dönerim ama bu eve asla girmem! sende ne benim ölüme gel, bende senin ölüne gelmem artık seninle bütün bağlarımı kopardım. Oldu ya bir yerde tesadüf bulunduk ağzından yine böyle bir laf çıkarsa o lafı sana yediririm.” deyip evden çıkıp gitti. Arabasına binip doğruca Emmisine gitti, ellerini öpüp hâl hatırdan sonra, emmisi sordu Orhan Antalya’yı anlatı.
“Emmi, sana bir şey soracağım” deyip, Apış usta ile aralarında ki meseleyi anlattı. “Emmi bu adam benim gerçekten babam mı? Allah rızası için bana söyle” dedi.
“Biz baban olarak biliyoruz oğlum, bir şüphen varsa bize değil anana sor”
Orhan, oradan çıkıp başka bir yeri ziyaret etmeden arabasına binip Antalya yoluna çıktı hem ağlıyor hem sövüyor hem Apış ustaya lanet okuyordu.  Saat gecenin üçü olmuştu Anamur’a varırsam bir yer bulur yatarım diye hesap ediyordu. Ama iyice uykusu gelmişti bir köy denk geldi arabasını bir ağacın altına çekti, arabadan inip yere arabanın arka koltuğunda ki örtüyü alıp serdi, kafasının altına kıyafet çantasını koyup yattı, öylesine uyumuştu ki kalktığında saat on olmuştu. Yaşlı bir kadın elin de sini ile geldi. “Yavrum eve davet etsek gelir miydin bilemedik, sana yemek getirdim.” Diyerek siniyi Orhan’ın önüne koydu.
 Orhan, “Estağfurullah anam öyle şey olur mu? Allah senden razı olsun, Bayramın mübarek olsun” dedi.
“Sağ ol oğul, haydi yemeğini ye” dedi. Orhan yemeğini yerken yaşlı teyze ile sohbet ediyorlardı, Teyze nereli olduğunu, ne iş yaptığını sordu? Orhan’da her şeyini anlattı.
“Sabahleyin kalkınca bahçede biraz uğraştım, genelde bize misafir olarak kuşlar gelir, bir baktım beyaz bir araba, bir Âdem oğlu ağacın dibine uzanıp yatıyor, hemen siniyi hazırladım geldim” diye anlattı.
“Sana misafir gelmez mi? Teyzem.”
“Kocam, sen sağ ol geçindi, iki oğlum bir kızım var, oğlanların biri İstanbul’da öteki Ankara’da memur, kız Almanya’da senelerdir gelip gitmezler, kızdan bir torunum var onunla yaşar gideriz işte” dedi teyze.
Çok duygulanmıştı gözleri yaşarmıştı, kendi annesi geldi gözünün önüne, Apış usta yüzüne Bayramda yüz üstü bırakmıştı onu. “Orhan, benim huysuz bir babam var dünyalar tatlısı bir anam var” diyerek başından geçenleri anlattı, “işte böyle teyzem. Senin çocuklarının da gelmemesinin bir sebebi var mı?”

Yaşlı kadın önce eli ile dizine vurdu “Bir bilsem! Yemedim yedirdim, giymedim giydirdim onları okutmak için her gün eşekle komşu köye götürüp getirdim, yatılı mekteplerde okudular, benimkiler çıktıkları kabuğu beğenmiyorlar. Kızıma ne diyeyim Almanya’da paraya tapmışlar, çocuğunu başıma atıp gitti, on seneyi geçti öldü mü? Sağ mı? Hiçbir haber yok! çocuğu kocaman oldu hiç mi merak etmez oğul, insan dediğin yavrusunu atar mı? Oğlanlar arada gelirlerdi üç beş senedir onlarda gelmiyorlar.” diye anlattı.
“Teyzem siz ne ile geçiniyorsunuz? Burada.” diye sordu Orhan.
“Bahçeyi ekip biçiyorum, ineğim var kimseye muhtaç olmadan yaşıyoruz işte, senin çayın bitmiş oğul hemen tazelettireyim deyip, Gülizar diye seslendi, buyur anne diye bir genç kız sesi geldi, kızım çaydanlığı al gel” dedi.
“Sana kavurma ikram ederdim! ama kurban kesmedik oğul” dedi.
“Canın sağ olsun anam, kusura bakma ama komşular kurban eti salmazlar mı? buralarda.”
Yaşlı kadın derin bir iç çekti, “Ah oğlum ah, içim beni yakıyor dışım eli yakıyor bizi herkes zengin biliyor, çocuklar para salıyor sanıyorlar, bende hiç bozuntuya vermiyorum, çocuklarım sağ olsunlar hiçbir eksiğimizi bırakmıyorlar diyorum. Sen olsan ananın babanın açığını verir misin oğul” dedi.

Tekrar seslendi “Gülizar çay nerde kaldı” diye.
“Ocağın altını yaktım anne ısınsın getireceğim.” diye seslendi Gülizar.
“Anam, sana bir şey diyeceğim ama yok demek yok!” Dedi Orhan.
“Buyur oğul!”
“Benim iki kurban borcum var, biri arabaya diğeri dükkâna, bir kurban alıp kessek sende bana bir kavurma yapsan nasıl olur?”
“Olmaz oğul, seni misafir ettim sevabını Allahtan umarım, karşılık olur kabul edemem.”
“Vallahi billahi karşılık değil, Allaha olan borcumu ödeyeceğim yok mu? Diyorsun.”
“Nasıl olur oğul bilemedim.” dedi yaşlı kadın.
“Seninle arabaya bineriz keçi, koyun fark etmez alırız, ama ben kesmesini bilmem, beni Allaha karşı mahcup bırakma be anam.” dedi Orhan.
“Olur oğul, yukarda yörük Ali Rıza var, gider ondan alırız, orada kestirir alır geliriz.” dedi.
Gülizar elinde Alüminyum bir çaydanlıkla geldi, “Aman Allah’ım böyle güzel kız mı olur?” Dedi içinden. İncecik dal gibi boyu, beyaz teni, siyah perçemleri eşarbının önünden alnına inmiş, ayağında güllü dallı
Şalvarı, kızın güzelliğinden Orhan’ın aklı şaşmıştı.

 

ARKASI YARIN

 

Ali Gemci

 

Diğer Bölümler:   E-KİTAP (maksatmaras.com)

Kaynak: Editör: Kerem ÇINAR
Etiketler: Şok, 8.Bölüm,
Yorumlar
Haber Yazılımı