Şok 24.Bölüm
Haber
03 Eylül 2022 - Cumartesi 08:47
 
Şok 24.Bölüm
E-KİTAP Haberi
Şok 24.Bölüm

“Çarkçı, şimdilik bir haber yok ama ölmüş olabilirler, ilacı kimyacı değil ben ayarladım dedin ya.”
“Öldülerse ne yapalım oğlum, tohumlarına paramı saydık.” dedi Hoca.
Emniyete, Zeliha’nın otopsi raporu geldi, “Birçok kişi tarafından tecavüze uğramış, boğulup atılmıştı.”
“Amir, bu durumda Özgürü suçlayamayız hem cinayet saatinde buradaydı hem de bu suçu işleyenler birden çok fazla” dedi.
 Polisler Özgürü serbest bırakmışlar, durumu Ertuğrul Beye bildirmişlerdi.
Ertuğrul, acele ile otele gidip önce Gülizarlar ile görüşüp olanları anlattı. Odada bulunanlar şoke olmuşlardı. “Ben şimdi gidip otel müdürü ile görüşeceğim.” Diyerek oradan ayrılıp, otel müdürüne gidip olayı anlattı. Özgürün fotoğrafını vererek önlem alınmasını istedi. Oradan çıkıp otelden ayrılarak emniyete gitti. Amir Beyle görüşmek istediğini söyledi.
Amir, olanları anlattı “Kadının cesedinin bulunduğu yerin yakınlarında sekiz erkek cesedi bulundu, muhtemel bunlar uyuşturucu müptelası bu cesetlerin kadın ile ilişkisi olduğunu düşünüyoruz.” dedi.
“Ertuğrul, bir bu eksikti, şimdide uyuşturucu müptelaları dosyaya dahil oluyorlar diyorsunuz?”
“Amir, oldular bile, hele otopsi raporu gelsin , kadın ile bağlantıları var mıdır hepsi anlaşılır.” dedi.
“O zaman ben savcılığa koruma talep etmeliyim, biz Özgür tehlikesini biliyorduk, tehlikenin nerden ve kimden geleceği belli olmaz diyorsunuz.” Dedi Ertuğrul.
“Amir, doğru düşündünüz, benim kafamdan geçiyordu ama söze dökemiyordum. Bu çocuklara belki de uyuşturucu karşılığında bu iş yaptırılmıştır, arkalarında şahit bırakmamak için yüksek dozajda uyuşturucu verilmiştir.”
“Bu, Özgür zengin değil tekstil işçisi uyuşturucuya para bulamaz.” Dedi Ertuğrul.
“Amir, bunlar sentetik uyuşturucular, ucuza temin ediliyor, ama Özgürü suçlayacak elimizde hiçbir kanıt yok!” dedi.
“Ama, o yılanı takip etmeliyiz amirim bakın görün her şey onun başının altından çıkıyor” dedi Ertuğrul.
Siz, şimdi savcılığa gidin koruma talep edin, olmadı Maraş’a dönün orada önlem alın.” dedi amir Bey.
“Galiba doğrusu bu, Maraş’ta gerekilen her şey daha iyi yapılır deyip oradan ayrıldı.”

Şimdi sen git, paçasızların akıbetini öğren, beni bulacağın yeri biliyorsun? Buraya birkaç gün gelmeyelim, Kadın ne durumda?”
“Hâlâ uyanmadı, yüzü gözü şiş.” dedi Çarkçı.
“Aman ölmesin, Özgürün onunla işi bitmedi, onu bağla istersen, Özgürün babasının kendine faydası yok, o öyle kalsın ne olacaksa.” dedi Hoca.
“Hocam, Özgür babasını niye tutuyor bu kadından ne istiyor anlayamadım.” dedi Çarkçı.
“Zaten, senin anlamanı değil söylenenleri yapmanı ve ağzını sıkı tutmanı istiyoruz, fazla gevezelik edipte kendini riske atma istersen.” dedi.
“Haydi, kırık, aşağıya inip şu kadını bağlayalım, sonrada buradan toz olalım.” dedi Çarkçı.
Merdivenden aşağıya inip yerde yarı baygın yatan kadını bağladılar, “Sen şansına küs sana ip kalmadı.” dediler Orhan’a kahkaha atarak, merdivenden çıkıp gittiler.

Ertuğrul, otele gidip Gülizar ve çocuklara durumu anlattı, “Burada tehlikedesiniz! otel çalışanı, müşteri, herkesten size bir kötülük geleceği endişesini taşıyorum bu fikir sadece benim değil. Emniyet amiri de aynı görüşte.”
“Bu Özgür bu kadar güçlümü?” Dedi Gülnaz.
“Tehdit, her kapıyı açar, Özgür henüz bir açık vermedi. Ama etrafında yığınla uyuşturucu müptelası var, hiç umulmadık birisinin çocuğunu, karısını, anasını babasını kaçırıp tehdit ile size kötülük yaptırabilirler. Ama Maraş’ta olsak, bağın etrafına biz kendi adamlarımızı koyarız, kendi önlemlerimizi alırız, koruma yapılanları birkaç güne bir değiştirip onlara imkân vermeyiz.” dedi Ertuğrul.
“Biz, bir yere gitmiyoruz Ertuğrul abi. Savcılığa koruma için müracaat edin, özel koruma elamanları tutun bir şeyler yapın, biz kayıplarımızı ölü diri bulmadan gitmiyoruz.” dedi Gülizar.
“Ölü, diri derken, siz zaten onlardan vaz geçmişsiniz.” dedi Ertuğrul.
“Zeliha Hanım’ın düştüğü durumdan sonra umudumuz kırıldı doğrusu.” dedi Gülbey.
“Henüz, kaybedilmiş bir durum yok, moralinizi yüksek tutun.” dedi Ertuğrul.

Orhan, serserilerin gittiğinden emin olunca oturduğu yerden kalktı, “Sağ kolu ve bileği gayet güçlüydü, sol kolu zayıftı, yürümekte zorluk çekiyordu.” Merdivenin yanına kadar duvardan tutunarak geldi, dört metre boyunda on santim çapında iki uzun ağaca aynı kalınlıkta çakılan malzemelerle yapılmış iptidai dik bir merdivendi, bir tek sağ kolu ile buradan çıkamayabilirdi. Çıksa bu kadını buradan nasıl çıkaracaktı. Söylenenler doğru çıkarsa iki gün kimse gelmeyecek, birazdan mum eriyip biter endişesi ile geldiği gibi duvara dayanarak yürümeye çalışıp sandalyeye ulaştı. Biraz oturup nefeslendi, tekrar kalkıp eksersiz yaptı. Sandalyeyi, sağ eli ile kaldırmaya çalıştı, ayakları sağlam olsa dengeli dururdum bu sandalyeyi rahatlıkla kaldırırım diye düşünürken yere çöktü, sandalyeyi, yere yatırdı, sağ elinin yardımı ile sol elini sandalyeye götürüp sol kolunun olanca gücü ile sandalyeyi kavrayıp kaldırmaya çalıştı, en azından kımıldatıyorum deyip tekrar tekrar denedi. Uzun süre devam etti kollarını değiştirerek. Mum sönmüştü, kadın kendince bir şeyler söylüyor ama ne dediği anlaşılmıyordu. Kadıncağıza nasıl bir uyuşturucu verdilerse hala dili dolaşıyor, berbat bir haldeydi. “Ona birkaç defa ne dediğini anlamıyorum.” dedi.

Özgür, o kadar kurnaz hareket ediyordu ki akıllara ziyandı. Çalıştığı yerde birkaç kişiyi kendisine bağlamıştı kamyonete mal yüklenip gideceği zaman elaman gelip “Kamyonet hazır çıkışta senin yerine imza atarım haydi sen git” dedi.
“Özgür, mesai bitiminde buradayım, dışarda polisler bekliyor onlara görünmem lazım deyip kamyonetin olduğu depoya geçip çuvalların arasına gizlendi. Kamyonetin durduğu ilk yerde çaktırmadan aşağıya inip bir zulaya yere saklanıp telefon açtı, bir süre sonra bir araba geldi arabada buluna bir poşetin içinden çıkardığı malzemelerden, üzerine bir mavi önlük ile başına şapka giyip, gözlük taktı. Devam et kırmızı reno” dedi.
Bir saatlik yolculuktan sonra “Burada dur, sen beni burada bekle ben gider gelirim.” dedi. Şoför arabadan inince Özgür direksiyona geçip hareket etti. Bir süre sonra orman yoluna girip toz kaldırarak ilerledi, epeyce gittikten sonra, bir kulübenin önünde durdu.

Orhan araba sesini duyunca sandalyeyi düzeltip üzerine oturdu, biraz sonra araba gelip durmuştu. “Hani iki gün kimse gelmeyecekti” diye söylendi. Yukarıdan bir el feneri ışığı tutuldu. Birisi aşağıya indi, “Burayı kötü kokutmuşsunuz pislik içinde nasıl yaşıyorsun babacığım.” dedi Özgür.
Önce bir mum yaktı elinde ki mendil ile ağzını burnunu kapatmış, öyle konuşuyordu. “Ee Ebru Hanım ile eskileri yâd ettiniz mi?” Dedi gülerek.
 “Sen ne diyorsun! bu kadın Ebrumu?” diye hayretle sordu Orhan.
“Anlaşılan siz hiç konuşamamışsınız, bu iftiracı kadın uyuşturucuyu çok aldı, yüzü gözü, dayaktan değil uyuşturucudan şişti. Nasıl, eserimi beğendin mi? Hani bu kadın anneme fahişe diye hakaret edip iftira atmıştı ya, bak gör işte kendisi kerhane karılarından beter hale geldi.” dedi.
“Sen, ne diyorsun bre sapık bu eziyet bu vahşet insan olan insana yapar mı?” Diye bağırdı Orhan.
“Daha sen neye şahit oldun, hele aradan bir iki gün geçsin bu defa buraya yirmi kişi getireceğim hem de senin gözünün önün de olacak, ha yakında karın veya kızın hangisi şanslıysa oda gelir yanına, oda Ebru gibi nasiplenir onun için sana her şey serbest konuş konuşabildiğin kadar” dedi Özgür.
Orhan onun canını yakacak sözleri biliyordu, onun yumuşak karnı annesiydi. Onu yanına çekebilirse “Sağ bileğim yeter bu piçi boğmaya” diye geçirdi kafasından.
“Biliyor musun? Senin annende de senin gibi it cinsi vardı. Köpek gibi erkekleri sıra sıra dizerdi, onun için senin babanı tahmin edemiyor, olsa olsa senin gibi bir piçtir babanda.” dedi.

Ertuğrul acele ile özel güvenlikten iki silahlı koruma tuttu, günde üç vardiya geleceklerdi, kimin ne zaman nöbet tutacağını kendisinden başka kimse bilmiyordu sadece isim listesi almış nöbetten bir saat önce rast gele isimleri söyleyip korumaları kendisi alıp gelecekti. Odaya girip çıkanlara çok dikkat ediyordu. Her gelen yiyecek ve içeceği getirene test ettiriyordu.
 “Gülbey, Ertuğrul amca iyice paranoyak oldun diye sitem etti.”
“Sizin güvenliğiniz için, ben her şey olurum aslanım sen rahat ol” dedi.
Otel, artık çok sıkıcı oldu dedi Gülizar.
“Aynı fikirdeyim bacım, bugün başka otele gidiyoruz zaten.” dedi Ertuğrul.
“Ertuğrul abi gerçekten de Gülbey doğru diyor senin sinir sistemlerin iyice yıpranmış.” dedi Gülizar.
“Siz, içinde bulunduğunuz durumun vahametini bir türlü anlayamadınız. Orhan ve iki kadın kaçırıldı, bir kadın ölü bulundu, üçü de O lanet televizyon programında Merve’nin iç yüzünü ortaya koydular, ben Özgürden şüpheleniyorum, emniyette benim gibi düşünüyor. Ama elimizde delil yok. Sizler Orhan’ın ailesisiniz, şimdi hedefte sizlerin olduğunuzu düşünüyoruz.” dedi Ertuğrul.
“Kiminle düşünüyorsun? Ertuğrul amca.” dedi Gülnaz.
“Emniyet ile paralel düşünüyoruz burada aynı zamanda sivil polislerde var, gideceğimiz oteli emniyet ile belirledik.” dedi.

“Annem için bu sözleri söylediğine seni pişman edeceğim.” Diye bağırdı Özgür.
“Ne yapabilirsin lan piç, en fazla öldürürsün, bir an önce öldür şu sefillikten kurtulayım.” dedi Orhan.
“Özgür, sana kolay ölüm yok, karın veya kızın hangisi olursa artık buraya getirilecek gözünün önünde yirmi kişi onu düzecek önce bunu izleyeceksin sonra kahrolarak gebereceksin.” dedi Özgür.
“Sen, gerçekten annen gibi adi aşağılık bir yaratıksın, sana anneni nasıl gördüğümü anlatayım mı? Hatta annenin seks kasetleri var. Keşke onları izleseydin, orada annen ne haltlar yiyor” diye birçok şeyler anlattı Orhan.
“Özgür, sinir küpü olmuştu, yavaş yavaş kıvama geliyordu, yeter üstüme fazla gelme yoksa seni burada boğup öldürürüm.” diye bağırdı.
“Orhan, ben yaşlı ve hasta bir adamım, elim, kolum ve ayaklarım tutmuyor, senin ancak bana gücün yeter birde uyuşturucu müptelalarına gücün yeter. Gençliğim olacaktı ki alayınızı düzerdim.” dedi.
“Özgür, Orhan’ın yanına gelip ona iki yumruk vurdu, Orhan gülüyordu. Özgür vurdukça Orhan daha da gülüyordu. Hepsi bu mu lan, senin bana gücün yetmiyor, bir delikanlı ile nasıl başa çıkacaksın.” dedi.
“Özgür ona yaklaşıp Orhan’ın boğazına sarılıp seni boğarım ulan.” Diye bağırdı.
Orhan, fırsatı kaçırmayıp, sağ eli ile onun boğazından yakalayıp mengene gibi sıkmaya başladı, her ikisi de sıkıyordu, bir ara Özgür bir elini bırakıp Orhan’a yumruk vurmaya başladı, “Orhan gebereceksin bu mengeneden kimse kurtulamadı daha.” dedi. Özgür iki eli ile Orhan’ın sağ koluna asılıp kurtulmaya çalışıyordu, “Orhan’ın eli Özgürün boğazına kilitlenmiş insan üstü bir gayretle sıkıyordu.” Özgür son bir hamle ile geri çekilmeye çalıştı, Orhan sandalyeden düştü, Özgürün boğazını öylesine kapmıştı ki, yere düşerken bile bırakmamıştı, Özgürde onunla yere düşmüştü, Orhan hem onun boğazını sıkıyor hem de fırsatını bulunca suratına kafa vuruyordu, artık Özgür kendisini bırakmış iyice gevşemişti. Orhan, onun boğazını hâlâ sıkmaya devam ediyordu. Bir süre sonra Özgür artık iyice hareketsiz kalmıştı.
“Orhan onun suratına bakıp tükürdü, sana dedim tek kolum sana yeter diye.” dedi.
Orhan, derin derin nefes alıyordu, sağ bileği sanki kopmuş hissetmiyordu. Özgürün boğazını bıraktı. Sürünerek duvara kadar gidip sırtını dayadı. Sık sık burnundan derin nefesler alıyor ağzından veriyordu, bu durum onun başını döndürüyordu. Ama elinden gelen bir şey yoktu. Bir süre sonra dinlenmişti, “Ebru” diye seslendi, Ebru hâlâ sarhoştu ayıkmamıştı.
“Ebrudan hayır gelmez ben önce kendimi kurtarayım, sonra yardım getirir Ebruyu kurtarırım.” Diye kara verdi. Ayağa kalkıp duvardan tutunarak yol aldı, sol ayağı çalışmıyor ancak sürüklüyordu. Merdivene gelince önce sağ ayağını attı, sağ eli ile merdivene yapıştı ya Allah deyip kendini basamağa çekti. Saydı sekiz basamağın biri gitti geriye yedi basamak kalmıştı.
 

 

ARKASI YARIN...

 

Ali Gemci

 

Diğer Bölümler: https://www.maksatmaras.com/kategori-e-kitap-51.html

Kaynak: Editör: Kerem ÇINAR
Etiketler: Şok, 24.Bölüm,
Yorumlar
Haber Yazılımı