Şok 22.Bölüm
Haber
01 Eylül 2022 - Perşembe 08:32
 
Şok 22.Bölüm
E-KİTAP Haberi
Şok 22.Bölüm

“Dedim ya o birine bağlı yaşamayı tasvip etmiyordu, nerde akşam orda sabah tarzı yaşam tarzını seviyordu, aslında Merve ile çok benziyorlardı. Hatta koşumlarım yeter ulan akşama kadar balyoz sallayıp bu kızlara yediriyorsun demişlerdi. Ebruyu onlara karşı kollayıp o kız öyle birisi değil demiştim. Gerçeği benden başka herkes görüyordu. Senin anlayacağın biz Ebru ile ev arkadaşlığından başka bir şey yaşamadık.”
“Sanırım epeyce dinlendim şu hareketleri bitirelim artık.” dedi Orhan.
Gülistanın gözetiminde Orhan, eksersizlerini tamamladı, Gülizar’da zaten çarşıdan dönmüştü.
“Orhan, kıza annesini bu şekilde anlatmam doğru oldu mu? Acaba diye kendi kendine muhasebe ediyordu. Ben doğru olanı anlattım, annesi ona ne anlattı bilmem.” dedi içinden.
Akşam yemeğine tüm aile ile Sakine Hanım ve Orhan’ın kardeşleri de gelmişlerdi. Bir süre sohbet ettiler herkes evlerine giderlerken onlar hazırlıklarını yapmışlar yataklarına girmişlerdi. Sabahleyin Şoförün gelmesi ile arabaya binip havaalanına gittiler, Orhan için çok zor oluyor ama mecbur katlanıyordu. İstanbul’da Gülistan onları fizik tedavi merkezine teslim edip evine gitti. Gündelik Rehabilitasyon merkezine gelip Orhan’ın gelişimini izleyip notlar alıyor fizyoterapistler ile konuşarak kat edilen yol ve yapılacak diğer yöntemler hakkında bilgi alıyor. Orhan ve Gülizar ile muhabbet edip dönüyordu.
Orhan, artık araba ile değil de bazı metal aletlerden tutunarak yürüyebiliyor hareket kabiliyetini geliştiriyordu. Gülizar’ın olmadığı bir zamanda Orhan yine tek başına Rehabilitasyon merkezinin bahçesinde yürüme eksersizleri yapıyordu. Duvardan bir genç atlayıp yanına geldi.
“Orhan onu görünce seni piç kurusu” dedi.
Genç elinde ki bezi Orhan’ın ağzına tutarak onu bayılttı. Orhan, kazadan sonra iyice zayıflamış olduğu için genç adam onu kolaylıkla sırtlayıp duvara çıkarttı, daha sonra Orhan’ı kucaklayıp bir arabanın bagajına koyarak oradan hareket etti.
Gülizar döndüğünde Orhan’ı bulamadı, ama Orhan’ının yürüme aparatları yerdeydi. Panik içinde etrafa bakındı, koşarak gidip durumu yetkililere bildirdi.

Her yer aranmış Orhan’ı gören, duyan yoktu, hemen kamera kayıtlarına bakıldı. Kayıtlarda bir şey görünmüyordu. Sadece duvarın dibinde lacivert şahin marka bir araba bir süre bekleyip ayrılmıştı. Arabanın plakası görünemiyordu. Rehabilitasyon merkezi yetkilileri durumu polise bildirdi. Polisler her yeri incelediler. Büyük ihtimal o lacivert şahin arabanın bu işte parmağı var ama elimizde bir kanıt yok dediler. Zaten aracın plakasını tespit edememişlerdi. Tek umut Mobese kayıtları denildi. Polisler Mobese kayıtlarından hiçbir şey tespit edememişlerdi.

Orhan gözünü açtığında oldukça metruk bir mahzende kendisini bir sandalyede oturmuş elleri ve ayakları bağlanmış şekilde buldu. Ağızı da bağlanmıştı. Bir süre sonra kendisini kaçıran Özgür bir merdivenden inerek yanına geldi. Orhan’ın etrafında birkaç tur döndü. “Beni kabul etseydin ne kayıp ederdin? Bu gördüğün mahzende büyüdüm ben, İstanbul’a oldukça uzak medeniyetle hiçbir bağı olmayan bir Ormanda. Bir çocuk burada nasıl büyür? Hiç arkadaşım olmadı, beni hiç sevmeyen devamlı aşağılayan anneannem sandığım bir cadolozun hakaret, küfür ve işkenceleri ile yaşadım. Dayanamadım onu öldürüp tam oturduğun yere gömdüm. On üç yaşımdaydım, ellerini göstererek küçük bir çocuk iken ben katil oldum. Sen belki annemi terk etmeseydin, benimde bir ailem, anam. Babam belki kardeşlerim olacaktı, Okula gidecektim, babam ve kardeşlerim ile oyunlar oynardım, belki sen benim elimden tutar gezdirirdin, belki başımı bile okşardın, niye bana baba olmak istemiyorsun? Ben sana ne yaptın beni dışlıyorsun diye bir yığın sözler etti.”
Ağzı kapalı olduğu için Orhan, ona cevap veremiyordu.
Özgür, sözlerine devam etti, “Biliyorum o Ebru ve Zeliha denilen kadınlar senin de aklını karıştırdılar, ama onlardan intikamımızı alacağım baba hem de onları buraya getireceğim senin gözlerinin önünde onlardan intikamımızı alacağım göreceksin.” Deyip gitti.
“Orhan, içinden bu sapık piç onlara ne yapacak diye dehşete düştü.” Hasta ve tutsaktı elinden bir şey gelmemenin ızdırabı içinde kıvranıyordu. Bir süre sonra mum söndü, zifiri karanlık bir hal almıştı mahzen.
“ Bu şeytanın çocuğu Ebru ve Zeliha’dan intikam alacak anlaşılan. Beni kaçıracak kadar gözünü kararttıysa düşündüklerini yapar. Birden aklına geldi, kadını öldürüp bu mahzene gömmüş! Üstelik tam benim altımda olduğunu söyledi. Anası gibi sapık şerefsiz, iplerden kurtulsam bile bu halde şu merdivenleri çıkamam.”

Orhan, kayıp olalı iki gün olmuştu, Emniyet seferber olmuş her tarafta aranıyordu. Gülistan, Gülizar’ı hiç yalnız bırakmıyor ona destek veriyor, moralini yukarda tutmaya gayret ediyordu.
“Gülizar teyze, istersen, Gülnazlara artık babalarının kayıp olduğunu bildirelim. Onların bunları bilmeye hakları var, yarın basına düşer tepkileri büyük olur diye Gülistan onu ikna etmeye çalışıyordu.”
“Nasıl söyleyeceğim kızım, babanız kayıp mı? Oldu diyeceğim, Kaçırıldı mı? Diyeceğim.” dedi.
“Babanızla ilgili önemli gelişmeler var acele buraya gelin dersin! Onlar gelince birlikte söyleriz. Ben şimdiden Avukat Ertuğrul Beyi arayıp söyleyeyim. Belki durumu çocuklarınıza Ertuğrul Bey anlatır ne dersiniz?”
“Tamam kızım, arayıp söyle.” dedi Gülizar.
Gülistan, Ertuğrul Beye telefon açarak durumu anlattı, Ertuğrul Bey sorular sordu? O cevapladı.
“Orhan Bey’in çocuklarının haberi yok, Gülizar teyze onlara söyleyemiyor, onlara da anlatır mısınız.” dedi.
“Ertuğrul Bey, ben onlarla konuşurum hemen İstanbul’a hareket ederiz.” Deyip telefonu kapattı.
“Gülizar, kızım sen olmasaydın ben ne yapardım sen benim öz kızımsın artık yemin olsun seni öz çocuklarımdan ayrı tutmayacağım.” dedi.

Epey sonra, sarhoş bir oğlan gelip mumu yaktı, “Bak babalık sana simit ve su getirdim gevezelik edersen, bu simitti ben yerim ona göre.” dedi.
Orhan, başını salladı. Sarhoş genç onun ağzını açtı, “Önce hangisini istersin babalık.” dedi.
“Su” dedi Orhan, zaten hepsi bir bardak pet su idi. Delikanlı suyu kendi eli ile içirdi, bayat bir simitti bir ısırık aldı zor çiğniyordu, “Çabuk ol seni burada bekleyemem diye söylendi sarhoş.” Elinde bulunan bir naylon torbayı derin birkaç nefesle çekti, Müslüm şarkıları söylüyordu. Belli ki bu tiner veya başka bir şey çekiyordu. Simitten bir daha ısıttırdı, ağzındakini çabuk çiğne benim vaktim bitti gitmeliyim dedi.
“Orhan, benim ilaçlarım var beyin ameliyatları oldum felçliyim.” dedi.
“Buyur babalık, bundan sende çek vallahi bütün dertlerini unutursun.” Deyip Orhan’a uzattı.
“Orhan istemem” deyince.
 “Zaten sana iyilik yapanda suç” deyip ağzını kapatıp gitti.
Öbür gün Ertuğrul Bey ve çocuklar geldiler onları Gülistan havaalanından alıp gelmişti. Onlara bilgi verdiler, Gülbey ile Ertuğrul Bey emniyete gittiler. Üçü yalnız kalmışlardı. “Gülnaz ağlayarak anne bu haber bize iki gün sonramı verilirdi diye ağlayarak sitem.” etti.
“Size söylemeye cesaret edemedim kızım hiçbir şey düşünemiyorum, Ertuğrul Bey aracılığı ile size ulaştırılmasını Gülistan söyledi yoksa ben akıl edemezdim.” dedi göz yaşları içerisinde.

Orhan’a bazen Özgür, bazen sarhoş bir şeyler getirip bir şeyler yediriyordu.
 “Orhan, bak felçliyim sana bir zarar veremem, şu merdiveni bile çıkamam bana eziyet etme ne olur kollarımı ve ayaklarımı çöz.” dedi.
 “Özgür, ben, yıllarca elim kolum bağlı babamı bekledim. Birazda sen beklesen, söz yakında seni çözeceğim.” dedi.
“Orhan büyük ızdırap çekiyordu, Özgür onun acı çekmesinden resmen zevk alıyordu.”
“Beni böyle öldüreceğine birden öldürsen de kurtulsam.” dedi.
“Sabret, sana yoldaş getireceğim, belki yoldaşlar getireceğim onlarla ağlaşır sohbet edip vakit geçirirsiniz.” dedi.
Orhan kaçıralı beş gün olmuş ondan hâlâ haber yoktu. Ailesi merak içinde ellerinden bir şey gelmeden bekliyorlardı.
“Hiç değilse fidye isterlerdi bu adamı niye kaçırdılar.” dedi Ertuğrul Bey.
“Bilmiyoruz, bir bilsem, acaba organ tacirlerimi kaçırdılar dedi Gülbey.”
 Orada bulunan herkes ona tepki gösterdiler “Nasıl konuşuyorsun.” Diye.

Orhan’ın tutulduğu mahzenin üstünden sesler geliyordu. Bir kadın iniltisi ve farklı farklı erkeklerin sesleri geliyordu. Daha önce görmediği bir sarhoş genç gelip ona su içirdi. “Yukardan gelen sesler ne?” diye sordu Orhan.
“Alem var ihtiyar alem.” dedi.
Tam üç gün yukardan ızdırap çeken bir kadın iniltisi ve bazı erkek sesleri duyuluyordu.
“Özgür, senin misafir artık yanına gelme kıvamına geldi dedi pis pis sırıtarak.”
“Bir kadına haydi aşağıya in fahişe diye bağırıyorlardı.”
Bir kadın tutunarak ters bir şekilde iptidai merdivenden iniyordu. Kadın tam inmeden yukardan ona tekme vurularak düşmesini sağladılar. “Özgür aşağıya inip kadının saçlarından tutarak başını kaldırdı bak bakalım tanıdı mı?” Diye sordu.
Zavallı kadının suratı şişler içinde idi. “Bu fahişe üç gündür on kişiden fazla erkekle defalarca beraber oldu.” dedi kahkaha atarak “Şimdi hapı atınca kafası çakır oldu ayıkınca kendisini tanıtır sana.” dedi.
“Kadına tecavüz mü? ettiniz diye bağırdı.” Orhan.
“Öyle pis kelimeler senin ağzına yakışmıyor, hayır sever bir kadın, gariban uyuşturucu kurbanlarına biraz iyilik etti diyelim.” dedi Özgür.
“Sen nasıl bir yaratıksın böyle, annen gibi şeytanın uşağı olmuşsun.” diye bağırdı.
“Biliyor musun? Yukarda ve bu mahzende en az on kadın cesedi var! Hepsi de bu kadının gördüğü muameleden geçtiler, ama buna kolay ölüm yok!” dedi Özgür.
“Ulan sen utancından televizyon ekranına çıkmıyordun? Şimdi sapıklık sergiliyorsun.” dedi Orhan.
“Özgür, bir kahkaha attı, beni tanıyan herkes masum, utangaç birisi zanneder, işten eve evden işe giden birisi bilirler. Böyle olmasam beni şimdiye kadar kırk defa yakalarlardı. Biliyor musun? Ben anneme benzeyen kadınlara dayanamıyorum, onları kaçırıyorum önce arkadaşlarım günlerce heveslerini alırlar, bende öldürerek intikamımı alırım. Sende gebereceksin elbet.” dedi.

O gün Gülistan hiç uğramamıştı onu çok merak etmişler ama arayıp soramıyorlardı, ben ararım deyip Gülistanı aradı Ertuğrul Bey, “Neredesin kızım seni merak ettik.” dedi.
Ertuğrul Bey şekilden şekle giriyordu. “Tamam ben hemen geliyorum.” dedi.
Telefonu kapatınca, “Dünden beri Gülistanın annesi kayıpmış şu anda emniyetteymiş. Ben onun yanına gidiyorum.” dedi.
 “Gülizar, bende geliyorum Ertuğrul abi.” Dedi.
 “O kız bizi hiç yalnız bırakmadı bizde geliyoruz.” dedi çocuklar, hep beraber bir taksiye binip emniyet müdürlüğüne gittiler.

“Özgür, sen anneni de geçmişsin hem sapık hem katilsin, ah o kazayı yapmayıp İstanbul’a ulaşsaydım var ya, sen görürdün dünyanın kaç bucak olduğunu.” dedi Orhan.
Özgür, Orhan’ın bağlı olduğu ipleri çözdü. “Haydi ne yapacaksın görelim deyip ardı ardına Orhan’a yumruk vurmaya başladı. Sen daha oturduğun yerden kalkamıyorsun neyine güvenip bana kafa tutuyorsun, annemi kovdun ya işte onun hesabını senden ben soracağım, beni babasız bıraktın ya onun hesabını da vereceksin, önce bu kadın ile diğer sürtük, İftiralarının bedellerini ödeyecekler, sonra karın ve kızın buraya gelecek onlarla işimiz bittiğinde sıra sana gelecek, ölmek için yalvaracaksın ama sana kolay ölüm yok, annem ve bana ne çektirdiysen misli ile karşılığını göreceksin.”
“Sen, nasıl bir yaratıksın benim annenle asla bir ilişkim olmadı. Kaç kişi programa bağlanıp söyledi söylediklerinin hiç birin de benim dahlim yok!” dedi Orhan.
“Annem ölürken söyledi bunları bana, niye ölecek kadın yalan söylesin?”
“Anneni sen mi? Öldürdün.”
“Pek sayılmaz! Sadece yardım ettim. Bir ara anlatırım. Önce şu kadının çektiği acılardan ben zevk alırken sen ızdırap çekeceksin!” Deyip merdiveni tırmandı.
“Bu kadın kim.” diye bağırdı Orhan onun arkasından.
“Özgür, ayıldığında kendisi anlatır sana.” dedi kahkaha atarak.

 

ARKASI YARIN...

 

Ali Gemci

 

Diğer Bölümler: https://www.maksatmaras.com/kategori-e-kitap-51.html

Kaynak: Editör: Erbey Furkan GEMCİ
Etiketler: Şok, 22.Bölüm,
Yorumlar
Haber Yazılımı