Kayıp Kız 4.Bölüm
Haber
12 Eylül 2022 - Pazartesi 08:56
 
Kayıp Kız 4.Bölüm
E-KİTAP Haberi
Kayıp Kız 4.Bölüm

Kerim’de çok üşüyordu. Bir süre sonra dükkanlar kapandı. Yatsı ezanı okundu, cemaat camiden çıkınca ışıklar söndü. İkisi birbirlerine sarıldılar, “Efsun, abi çok üşüyorum” diye ağlarken, Kerim hem soğuktan hem de çaresizlikten göz yaşı döküyordu. “Kalk yatacak bir yer bulalım” dedi Kerim. Mahalle aralarına girdiler, bir metruk ev buldular, toprak kerpiçten yapılmış yarı yıkık bir evdi. İçeri girdiler. Kendilerine göre müsait bir yer bulup yere oturdular, “Burada geceyi geçireceğiz” dedi Kerim.
“Abi, hava çok soğuk, burada donar ölürüz” dedi Efsun.
“Biraz, bekleyelim, bir çaresine bakacağım” dedi. Kerim, ceketini Efsun’a verdiği için daha çok üşüyordu! İkisinin de dişleri takırdıyordu. “Sen burada beni bekle bir çaresini bulacağım” dedi Kerim.

 

“Abi, ben burada çok korkarım bende geleyim” dedi Efsun.
“Haydi gel” dedi Kerim. Beraberce çıkıp çevrede üzerlerine örtebilecekleri bir şeyler arıyorlardı. Kerim, çevresine baktı, kimseler yoktu. “Bak, Efsun, karşıda ki dükkânın önünde buluna bezi sökeceğim! Sen burada bekle, bir tehlike anında doğruca o yıkık eve gidip beni bekle” deyip hızlıca dükkânın önüne varıp beze asıldı, biraz uğraştıktan sonra yerinden yırttı. Oradan hızla uzaklaşıp yıkık eve vardılar, bezi ikiye katlayıp, yarısını altlarına aldılar, yarısını üzerlerine örtüp yattılar. Hafifte olsa soğuk vardı ama buna da şükür diyorlardı. Gece her sese uyanıyorlardı, ister istemez endişeye kapılıyorlardı. Sabahleyin kalkmışlar karınları çok açtı, önce bezi güzelce katlayıp bir yere sakladılar. “Haydi çarşıya gidelim, belki yiyecek buluruz! Belki iş bile bulabiliriz.” dedi Kerim. Oradan çarşıya daldılar, çok hareketli bir yerdi, çeşit çeşit esnaflar vardı. En çok lokantalar dikkatlerini çekiyordu, açlardı. “Yemek isteseler verirler miydi?” Epeyce gittiler. Büyük bir lokantanın önünden geçerlerken, camda bulaşıkçı aranıyor diye yazıyordu. “Sen, burada bekle, ben içeriye gidip sorayım deyip, Lokantaya girdi, bulaşıkçı için gelmiştim” dedi.

 

“Adam, Kerim’i şöyle bir süzdü, daha önce hiç bulaşık yıkadın mı?” Diye sordu.
“Yıkadım, ama lokanta da çalışmadım” dedi.
“Adam, gel bir deneyelim” dedi.
“Abi, dışarda küçük kardeşim var, onu bırakamam oda gelsin mi?” Dedi.
“Gelsin bakalım” dedi adam.
Bulaşıkların olduğu yere geldiler. Adam bak bunları sakın kırma dikkatli ol deyip Kerime birkaç tabak yıkayıp gösterdi. Kerim, Biraz tabak yıkayana kadar orada durdu. Adam gidince “Abi, bak burada bir sürü yenmemiş ekmek ve et var çöpe atacağımıza yiyelim mi?” dedi Efsun.
“Önce, sen biraz ye, ben sonra yerim” dedi Kerim.
Efsun, artık ekmeklerden ve etleri büyük bir iştahla yiyordu. Allah’ım sen kimseyi açlıkla terbiye etme deyip son sürat yiyordu. Efsun’u bir garson görmüş gidip patrona söylemişti. Patron, geldiğinde Kerim de artıklardan çarçabuk yiyordu. “Patron, ne yapıyorsunuz?” diye sordu.
“Kerim, özür dilerim abi, bunlar çöpe atılıyor nasıl olsa diye yiyorduk” dedi.
“Patron, sizin karnınız aç mı?”
“Dün, öğleden beri yemek yemedik amca” dedi Efsun.
“Gelin bakalım” dedi patron.
“Amca, bizi polise verme lütfen, yaptığımızın kötü olduğunu bilseydik yapmazdık” dedi göz yaşları içinde Efsun.
“Patron, babacan bir tavırla, ne polisi kızım, size yemek vereceğim. Karnınızı doyurun öyle yaparsınız işinizi” dedi.
Lokantanın en köşe yerini göstererek “Oturun bakalım, Garsona, Niyazi, bu çocuklara yemek getir” deyip gitti Patron.

 

Niyazi, onlara birer kap pilav ve kuru fasulye getirip önlerine servis etti. “Yemeğinizi yiyin, doğruca işinizin başına” deyip gitti. Yemeklerini yediler, bulaşıkları alıp bulaşıkhaneye gittiler. İkisi bir elden bulaşıkları yıkadılar. İşleri bittiğinde. “Niyazi abi, bulaşıklar bitti! Şimdi ne yapalım” diye sordu Kerim.
“Sen, şu paspas ile lokantayı paspasla, hanım kız sende masalarının üzerini temizleyip düzle.” dedi. O akşam saat dokuza kadar lokantada kaldılar, işleri bitince kalan yemekler ile karınlarını doyurup çıkarlarken, patron buraya gelin dedi. Patronun yanına vardılar. “Aferin, böyle çalışkan olursanız size üç öğün yemek, sana yüz lira yevmiye, sana da elli lira deyip çıkarıp parayı verdi. Sabahleyin erkenden burada olun dedi. Sevinerek lokantadan çıktılar. Hava çok soğuktu, kar havası var diyorlardı. Sessizliği Kerim bozdu “Böyle olursa çok iyi hem para kazanırız hem de karnımız doyar” dedi Kerim.
“Buyur abi, deyip elinde ki elli lirayı Kerim’e uzattı Efsun.”
“Kerim, gülerek, sende kalsın, yarın bunlar bize isimleriniz ne diye soracaklar! Benim adım Can, sesin adın Canan, unutma bu isimleri” dedi Kerim.


“Abi, niçin isimlerimizi değiştiriyoruz?”
“Sami, şerefsizlerinden haberimiz yok! Belki polisler bizi arıyor olabilirler önlem alalım” dedi Kerim. Konuşarak harabeye kadar gelmişlerdi. Etrafa baktılar! Kimsenin olmadığından emin olunca, harabeye girip, sakladıkları yerden bezi çıkardı Kerim, yine yarısını altlarına, diğer yarısını üstlerine aldılar. Bez çift kattı, başlarından berisi örtülüydü ama yine de üşüyorlardı. Bazen uyudular, çoğu zaman uyandılar hem çok soğuktu hem de bulundukları yerde çok ayak sesleri oluyordu. “Sabah ezanı ile haydi kalkalım” dedi Kerim. “Abi, bu parayı ben kayıp ederim sende kalsın, bugün ki alacağımız para ile otelde kalabilir miyiz!” dedi Efsun. “Çok tehlikeli, nüfus cüzdanı istiyorlar! Bizi hemen yakalarlar olmaz.” dedi Kerim. Çok üşüyorlardı, titreyerek yolda ilerliyorlardı. Lokantaya geldiler. Henüz açılmamıştı. Lokantanın önünde beklerken, hareket yapıp ısınmaya çalışıyorlardı. “Hoş gelmişsiniz çocuklar” diye patron geldi. Hemen kapıyı açtı. “Haydi içeri girin” dedi. Üşüdükleri her hallerinden belli idi, “Odun getir arkadan sobayı yak bakalım” dedi Patronu. Kerim gidince. “Senin adın ne?” diye sordu patron Efsun’a. “Canan efendim” dedi.
“Abinin adı ne?”
“Abimin adı Can efendim”
“Erken geldiniz, bu kadar erken gelmenize gerek yok, saat sekizde gelseniz yeter hava çok soğuk, hasta olursunuz! Siz hangi mahallede oturuyorsunuz! Ananız babanız burada çalışmanıza ne diyor?” dedi patron.

 

“Abim, bilir efendim, ben bilmem dedi Efsun.”
Kerim kucağında odunlar ile geldi. Sobaya odunları yerleştirdi. Patron, bir çırayı kibrit ile yakıp sobaya attı, “Gel bakalım, Can Efendi. Çorba kazanlarının altını yakalım dedi. İşleri bitince, aynı soruyu Kerim’e sordu. Kerim cevapsız kaldı.
“Bak, oğlum kim olduğunu bilmem lazım” dedi.
“İki gariban çocuğuz” dedi Kerim.
Hikayenizi bana anlatın, size yardımcı olayım, bu kız perişan olur yazık dedi patron.
“Malatya’ya annemi aramaya geldik. Ama o buradan gitmiş! Nereye gittiğini bilmiyoruz, paramız bitti, size geldik bütün hikayemiz bu.”
“Hâlâ eksik anlatıyorsun! Oğlum benden size zarar gelmez, nerelisiniz, evden mi kaçtınız? Annen Malatya’da ne iş yapıyor anlat” dedi patron.
“Çocuk Esirgeme Yurdundan kaçtık, annemizi arıyoruz, önce Burdur’a gittik, oradan buraya geldik.”
“Annen Malatya’da ne yapıyor?”
“Kerim, kafasını önüne eğdi, bir süre sonra kıpkırmızı yaşlı gözlerle, annem pavyon kızı dedi.

 

“Anlaşıldı, siz yurda dönmek istiyor musunuz?”
“Hayır efendim”
“Nerde kalıyorsunuz?” diye sordu patron.
“Kerim tarif etti, orada eski bir evde kalıyoruz” dedi.
“Tamam haydi çorbalar ısınmıştır, yemeğinizi yiyin hemen işinizin başına” dedi. Yemekten sonra, ortalığı topladılar, gelen müşterilere servis yaptılar, lokanta çalışanları da gelmeye başlamışlardı.
 

 

ARKASI YARIN...

 

Ali Gemci

Kaynak: Editör: Erbey Furkan GEMCİ
Etiketler: Kayıp, Kız, 4.Bölüm,
Yorumlar
Haber Yazılımı