Azimli Çocuk 27.Bölüm
Haber
08 Ağustos 2022 - Pazartesi 10:00
 
Azimli Çocuk 27.Bölüm
E-KİTAP Haberi
Azimli Çocuk 27.Bölüm

“Yaşayabilmemiz için ikisi de lazım koca ormanda su olmadığı gibi yiyecek bir şeyde yok.” dedi Raziye.
Hasan, “acaba diyorum aşağılara doğru inersek su bulabilir miyiz? Ne dersin bal peteğim.” dedi.
“Bilmiyorum, benim umudum tükeniyor bugün altıncı günümüz bu ormanda bir çıkış bulamadık! sanki insan ayağı değmemiş amazonlardayız! Ne bir köy, oba, bir çoban bile yok çevrede, sanırım buralarda su yok diye gelmiyorlar.” dedi Raziye.
Akşam sığınacak bir yer bulup girdiler içine. Aç ve susuzlardı, umutları bitmiş, moralleri çökmüş ama birbirlerine fark ettirmemeye çalışıyorlardı, aç ve susuz üstüne yorgunlardı ama gözlerine uyku girmiyordu “Galaya’yı hatırlıyor musun? bal peteğim.”
“Hiç unutur muyum! ne güzel günlerdi, belki orda bir hafta yaşadık ama bir ömre bedeldi, bizim orda yaşadıklarımız dünyada kaç kişiye nasip olmuştur.” dedi Raziye.

“Sen şu borcunu ödesene aşkım” dedi Hasan.
“Burada borç ödesem parayı ne yapacaksın? hem sana ne borum var?” dedi Raziye.
“Bana borcun var! Ama para değil” dedi Hasan.
“Para değilse ne borcum var söyle, öte tarafa borçlu gitmek istemem.”
“Dört adet öpücük borcun var!”
“Borçlu gitmeyeyim buyur al deyip yanağını uzattı.”
Hasan, “Raziye’nin yanağına bir buse kondurdu, diğer yanağını uzattı Hasan bir buse de öbür yanağına kondurdu.”
“Şimdi gerdanından isterim kaldır boynunu” dedi.
Raziye, “ben gıdığımdan üşenirim” dedim. “Hasan ısrar ettikçe Raziye öylesine gülüyordu ki o güldükçe Hasan onu dahada zorluyordu. Sonunda gerdanından da öpmüştü! Raziye’nin gülmesi durunca, dördüncü öpücüğü de isterim” dedi.
Raziye, “yanağını uzatıp buyur kocacığım istediğin kadar öp” dedi.
“Olmaz ben nerden istersem oradan öperim.” dedi Hasan.

“İstediğin yerden hayatta olmaz.” dedi Raziye.
“Niye olmazmış? Ali avazı bilir misin? onun bir türküsünde İsterim isterim, Al yanaktan dişlerim eyer sen benim olursan katır olur kişnerim.” diyor.
“Aman katır olma, al yanağımdan istediğin kadar öp diyorum ama kiraz dudaklarımdan asla olmaz.” dedi Raziye.
“Senin yaptığın iş mi? Şimdi, şu açlığımın arasında bana kiraz diyorsun hem de al diyorsun gözüm yumulup kapansın mı?”
“Gelinlik giymeden olmaz dediğin şeylere zıplıyorsun, kendine gel.” Hasan Bey dedi Raziye.
“Ben senin romantizmi sevdiğine inanmıyorum.” dedi Hasan.
“O niye ben romantizm için yaratılmışım.” dedi Raziye.
“Bana tek güzel söz eylemedin ey sevgili.” dedi Hasan.
“Önce senden öğreneyim söylerim.” dedi.
“Çok mu zor geliyor bana güzel sözler söylemek?”
“Erkekler, kızları güzel sözlerle etkilerler, kızlar güzel sözler etmezler.”
“Niye erkeklerin kalbi yok mu? Onların ruhları okşanmak istemez mi? Nerden biliyorsun.” Dedi Hasan.

“Hiç, bir filimde bir kızın bir erkeğe güzel ve süslü sözler ettiğini görmedim, hiçbir foto romanda okumadım.” dedi Raziye.
“Sen ilk olsan ne olur san ki” dedi Hasan.
Raziye, Hasan’a iyice sokulup yapıştı “Hasan seni seviyorum beni buradan kurtar gelinlik giyeyim sana süslü sözler söylemeyi öğreneyim.” dedi.
Hasan’ın bütün amacı Raziye’nin moralini yukarda tutmaktı. Öylece uyudular. Sabahleyin uyanınca yola düştüler aç ve susuzlardı. Ormanda kurumuş çam yapraklarından başka bir şey yoktu ilerlediler biraz sonra “benim duyduğumu sen de duyuyor musun?” dedi Hasan.
“Kurbağa sesleri geliyor bu su demek” dedi Raziye. Sese doğru ilerlediler, suya yaklaşınca sürü halinde kuşlar uçtu, hemen oraya vardılar sazlık içinde küçük bir gölet vardı “nasıl kurumamış burası” dedi Raziye, yere yüzü koyun yatıp doyasıya su içti onu Hasan takip etti, yüzlerini ve kafalarını yıkadılar, bidonu suya daldırıyorlar fakat su aşağıda kaldığı için bidona dolmuyordu. Hasan hemen bir kamış koparıp suyun önüne bir bent yaptı, kamışı bent ’in içine koyup küçük bir oluk oluşturdu, bidonu Bent ’in altına yerleştirip içine oluktan su akmasını sağladı, su yavaş ve küçük akıyordu, olsun su doluyordu ya! Önemli olan buydu. “Karnımızı doyurmalıyız.” dediler etraflarında yiyecek bir şey yoktu! “Fransızların en meşhur yemeği kurbağa ayağı derler bizde yiyelim mi?” Dedi Hasan.
Raziye, yüzünü buruşturarak kafasını sağa ve sola bir salladı ki, “sümüklü böcekte severlermiş.” dedi.
Sularının dolması için mecbur orada bekliyorlardı. “Yiyecek yemeden birkaç gün dayana biliriz suyumuz var belki ilerde yiyecek buluruz.” dedi Raziye.

“Bidon bundan fazla dolmaz ya altını kazıp çukur yapacağız ya da gideceğiz.” dedi Hasan.
Raziye, “su işini garantiye alsak daha iyi olmaz mı, ben bir daha susuz kalmak istemiyorum.” dedi.
“Bayağı bir zamanımızı alır akşama burada kalalım dersen olur kaldı ki su var burada! yabani hayvanlar su içmek için buraya gelirler tehlikeli olur” dedi Hasan.
“Bu suyu doya doya içersek bize iki gün yeter, idareli içersek epeyce gider haydi gidelim buradan.” dedi Raziye.
Raziye’nin açlık çektiği belli oluyordu birazda agresifleşmişti bir saat kadar yürüdüler bir motor homurtusu duydular, yönünü tespit edip o tarafa doğru beraberce koştular koşuyorlar ama git git ulaşamıyorlardı. Motor sesi gittikçe uzaklaştı Raziye olduğu yere yığılıp ağlamaya başladı.
Hasan, yanına varıp “haydi bal peteğim o arabanın gittiği yolu bulmalıyız mutlaka o yol bizi bir yere ulaştırır.” dedi.
“Bıktım Hasan, Hem de çok bıktım ayakkabım iflas etmek üzere baksana.” dedi.
“Hiç önemli değil sevdam, benim ayakkabımı giyersin haydi o yola ulaşalım.” dedi Hasan.
“Bu son gayretim bilesin o yolda umutlu bir şey bulamazsam beni bir ağacın gölgesine bırak sen git” dedi Raziye.
“O nasıl söz bal peteğim, ben buralara senin için geldim seni ne kadar süre sırtımda taşıdım biliyor musun? Yine taşırım sen pes etsen ben pes etmem yenilgi ve pes etmek benim lügatim de yok” elini Raziye’ye uzattı haydi gidelim dedi Hasan.
Bir saatlik bir yürüyüşün ardından toprak bir orman yoluna çıktılar! “araba bu tarafa gitti, her iki yönde ne var bilmiyoruz şimdi karar verip gideceğiz.” dedi Hasan.
Raziye, “aracın gittiği yöne gidelim hiçbir şey olmazsa aracı buluruz.” dedi.
Biraz ilerleyince yol kenarında iri iri böğürtlenler gördüler iştahla yemeye başladılar, dikenleri batıyor ama onların umurunda bile değildi yarım saat kadar orada beslendiler. “Haydi, ilerleyelim.” dedi Hasan.
“Canım biraz üstüne geldi.” Deyip yola koyuldular yolda yürümek çok rahattı ama güneş rahatsız ediyordu biraz su içip yürümeye devam ettiler, motor sesini tekrar duydular onlara doğru gittikçe yaklaşıyordu, odun yüklü kocaman bir kamyondu! el ettiler kamyon durdu. Şoföre “biz ormanda kayıp olduk bir haftadır buralarda geziyoruz gittiğiniz yere bizi de götürün.” dedi Hasan.

Mehmet Amca, “Makbule Hanım kızım, “Maraş’tan çıktığımız bugün on gün oldu! Hasan’la Raziye’yi burada bırakamıyoruz! burada eli kolu bağlı bir şeyde yapamıyoruz! ne yapalım?” diye sordu.
“Ben sizlere bir şey diyemem! isterseniz siz gidin ben beklerim burada, onları bulunca beraber döneriz.” dedi Makbule Hanım.
“Seni burada bırakır mıyız kızım.” dedi Ökkeş ede.
“Doğru dersin Ökkeş ede ben de kalırım ama bizim paramız bitmek üzere üstten gelenimiz yok ne yaparız.” dedi İrbaham ede.

“Birkaç gün daha bekleyelim onları bulamazsak, Ökkeş edem burada seninle kalacak biz Maraş’a dönelim diye konuştuk.” aramızda dedi Mehmet Bey.
Mehmet Amca, “Allah senden Razı olsun senin buraya gelme ve burada bizimle bekleme mecburiyetin yoktu! bize çok yardımcı oldun sen olmasaydın biz ne Vali bilirdik ne Savcılık, senin sayende çocuklar aranıyor, istediğiniz zaman üçünüz gidebilirsiniz sizlere gücenmem, gönül koymam ama ben buradan gidemem.” dedi Makbule Hanım.
“Bizde bekleriz kızım, sen kaygı etme burada boş boş beklemek elimizden bir şey gelmemesi bizi kahrediyor! yoksa bir sıkıntımız yok, aç değiliz açıkta değiliz.” dedi Mehmet Bey.
Makbule Hanım, “ellerini yüzüne kapatıp ağlamaya başladı onlar açıktalar, belki aç ve susuzlar.” dedi.
“Bilemiyoruz kızım, belki de düşündüğün gibi değiller nereden biliyorsun koca orman onca canlı yaşıyor hangisi aç susuz kalıyorlar ki onlar perişan olsunlar” dedi İrbaham ede.
“İnşallah baba, İnşallah senin dediğin gibi olur kaç gündür ormanda arıyorlar askerler ve ormancılar, onlarda hala dönmediler! Bu durum beni çok korkutuyor.” dedi Makbule Hanım.
“Niye korkutsun kızım, bu onların sağlıklı olduğunu gösteriyor onlar bilmeden kaçıyor öbürleri kovalıyor öyle bak” dedi Ökkeş ede.
“Haydi, gidip bir şeyler yiyelim” dedi Mehmet Bey,
Kalkıp köyün girişinde ki bakkaldan biraz üzüm, peynir ve ekmek alıp karakola döndüler bahçeye oturup yemeklerini yediler vakit ikindi oluyordu halâ bir haber yok dediler karakoldan, “siz burada boşuna bekliyorsunuz otelde bekleseniz size telefon ile anında haber ederiz diyorlardı” ama Makbule Hanım her gün karakola gitmezse rahat edemiyordu. Yine akşam olmuş onlar yine umutlarını karakolun bahçesinde bırakıp otele dönüyorlardı. Yolda hiç birisi de konuşmadılar otelin önünde arabadan inip otele girdiler Makbule Hanım odasının anahtarını alıp yukarıya çıktı odasına girip kendisini yatağının üstüne attı çok duygu yüklüydü sanki bir yağmur bulutunun boşaldığı gibi göz yaşları boşalmış hüngür hüngür ağlıyordu babası da dahil herkes çocuklardan umudunu kesmiş olmalılar ki Maraş’a dönmekten bahsediyorlar diye kahroluyordu.

Şoför, “götürmek isterdim ama gördüğünüz gibi şoför mahallinde dört kişiyiz” dedi.
“Bakın biz sekiz gün ormanda aç ve susuz geziyoruz, lütfen bize yardım edin.” dedi Raziye.
“Size yardım etmek istiyorum ama gördüğünüz gibi elimden gelen bir şey yok size ekmek ve biraz meyvemiz var, bir bidon su verelim bu yol sizi doğruca Honaz’a götürür! 30 kilo metre mesafede Honaz, biz Jandarmaya sizden bahsederiz.” dedi Şoför.
Hasan, “odunların üstüne çıkarız orada gidelim.” dedi.
“Burada kalmanız daha güvenli olur inanın siz Honaz’a varmadan sizi gelip almalarını sağlarım.” dedi Şoför.
“Jandarma gelmezse, bir taksi tutup gelin yeterince paramız var.” dedi Raziye.
“Ekmek ve meyveler ile su bidonunu aldılar kamyon acı bir korna çalıp toz bulutu kaldırarak uzaklaştı.”

Müsait bir yere oturup ekmek ve meyve yediler, “kıtlıktan çıkmış gibi yiyorsun derlerdi ne anlama geldiğini şimdi daha iyi anladım.” dedi Raziye. “Öylesine çılgın yiyorlardı ki, Hasan bir ara yemek yemeği bırakıp Raziye’ye bakıyordu, Allah’ım kimseyi açlıkla terbiye etme diye dua etti Hasan.”
“Bana bak Hasan, Denizli’ye gidince kocaman parça Denizli kebabı yedir bana.” dedi Raziye.
“Emrin olur senin bal peteğim deyip yanağına bir öpücük kondurdu.” Raziye’nin. Az bir zaman hayattan ve kurtulmadan ümidini kesmiş olan Raziye, şimdi Denizli kebabından bahsediyordu işte bu hayatla ölüm arasında ki ince çizgiydi! İnsan bir an karanlıkta ve çaresizken, aniden aydınlığa çıkabileceğinin açık ispatı idi.
“İsterse Kamyoncu veya Jandarma gelmesin! ben sabaha kadar yürüyecek gücü kendimde buluyorum kalk yürüyelim.” dedi Raziye.
“Birazdan hava kararacak kendimize korunaklı bir yer bulalım.” dedi Hasan.
 

ARKASI YARIN

 

Ali Gemci

 

Her gün saat 10:00'da yeni bölümler yayınlanacak.

Diğer bölümler:   E-KİTAP (maksatmaras.com)

Kaynak: Editör: Erbey Furkan GEMCİ
Etiketler: Azimli, Çocuk, 27.Bölüm,
Yorumlar
Haber Yazılımı